ÇANAKKALE – TÜRK HALKININ ASKERÎ GELENEKLERININ UYANIŞ KAYNAĞIDIR

Köşe Yazısı: Latife Mammadova / Azerbaycan
Yayına Hazırlayan: Murat Genç/ Ankara
ÇANAKKALE – TÜRK HALKININ ASKERÎ GELENEKLERININ UYANIŞ KAYNAĞIDIR
(Müzaffer Çanakkale Savaşının 110. Yıldönümüne İthaf Edilmiştir)
Çanakkale dünyaya haykırdı: Türk yiğit olur!”
Ali Vahid Çaylı: “Çanakkale, yüzyıllık bir öğüt olur
1915 yılının Ocak'ıydı. Britanya stratejistleri, Amiralite’nin Birinci Lordu Winston Churchill liderliğinde Doğu cephesinde yeni taarruz harekatı için plan hazırlarken, Rus müttefiklerini destekleme ve onları silah-teçhizâtla donatma gerekliliğiyle karşılaştılar. Çünkü Kafkas ve Güney-Batı cephelerinde muharebe yürüten Rus ordusunda mühimmat eksikliği, bu cephelerdeki hareket kabiliyetini önemli ölçüde kısıtlıyordu. Dahası, Rus ordusunun yıl sonunda Erzurum'a saldırmayı planladığı bir dönemde ortaya çıkan bu zorluk, yoğun bir şekilde hissediliyor ve harekâtın iptal edilmesine yol açabilirdi.
İtilaf (Antant) müttefiklerinin genel durumu, Rusya’nın Avrupa’ya açılan kara sınırlarının büyük bölümünün Almanya ve Avusturya-Macaristan tarafından kapatılmış olması, Baltık Denizi'ne erişimin Alman donanması tarafından engellenmesiyle de ağırlaşmıştı.
Kafkas ve Güney-Batı cephelerindeki harekât dengesini koruyabilmek için Çarlık Rusyası acilen Akdeniz’e erişim sağlamalıydı ki, bu yol da Osmanlı ordusu tarafından kapatılmıştı. Bu sebeple İngilizler, deniz kuvvetlerinin desteğiyle Dardanel (Çanakkale) savunmasını aşmayı, Rus ordusunun ikmali için donmayan ikmal hattı açmayı ve Osmanlıları savaş dışı bırakmak amacıyla askeri harekât düzenlemeye karar verdiler.
Bu pozisyona dayanarak İngiliz askeri stratejisi, İngiliz filosunu kullanarak Çanakkale Boğazı'nın deniz savunma sistemini yok eden saldırı operasyonu gerçekleştirmek, böylece Rus ordusuna donmayan, buzsuz ikmal hattıyla temin etmek, ayrıca Osmanlı İmparatorluğu'nun silahlı kuvvetlerini kesin mağlubiyete zorlamak niyetindeydi.
İlk bakışta teorik olarak plan kusursuz görünüyordu. Plan, bir asırlık deneyime dayanıyordu, 1807’de Koramiral Sir John Thomas Duckworth komutasındaki bir İngiliz deniz filosu Çanakkale Boğazı'nı geçip Osmanlı İmparatorluğu'nun başkentine ulaşmayı başarmıştı. Ancak Duckworth, "kara kuvvetlerinin yardımı olmadan boğazı geçmeye çalışmanın, filoyu işe yaramaz bir hendeğe atmak anlamına geleceğini" öngörmüştü.
Ancak İngilizler de neredeyse on yıldır bu harekâta hazırlanıyordu ve 1906'da, İstanbul ile Londra arasındaki bir sonraki krizin zirvesindeyken, "Majestelerinin değersiz gemilerinden" oluşan bir filonun "boğazlardan geçip Konstantinopolis'e (İstanbul) ulaşabileceğine" ciddi ciddi inanıyorlardı.
Genel olarak, 1807 Çanakkale (Dardanel) Harekâtı, 1807–1809 Türk-İngiliz Savaşı sırasında İngiliz Kraliyet Donanması’nın Osmanlı donanmasını etkisiz hale getirme girişimi tamamen başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Buna rağmen bu harekâttan gerekli dersleri çıkaran Osmanlı İmparatorluğu, boğazların savunmasına daha ciddi biçimde yaklaşmıştı. Ancak İngilizler de bu harekâta neredeyse on yıldır hazırlanıyorlardı, 1906 yılında, İstanbul ve Londra arasındaki yeni krizin zirvesindeyken, "Majestelerinin değersiz gemilerinden" oluşan bir filonun "Boğazları geçip Konstantinopolis'e (İstanbul'a) ulaşabileceğine" inanıyorlardı.Belirtmek gerekir ki, birkaç Osmanlı padişahının hükümranlığı döneminde Gelibolu Yarımadası’nda sonraki on yıllar içinde daha da güçlendirilip, yeniden düzenlenen birçok istihkâm ve kale inşa edilmiştir.
24 Mart 1915 yılında 5. Ordu savaş harekâtına uygun bölgeye girene dek, Çanakkale’nin savunma sorumluluğu Osmanlı topçu (artillerî) birliklerinin komutasındaydı. Neredeyse her bir topçu subayı 1914 yılına kadar Çanakkale’de en az bir hizmet döneminde görev yapmıştır. Onlar, bölgeyi çok iyi biliyorlardı, Balkan Savaşları sırasında ise tüm yarımada olası çıkarma harekâtlarına karşı korunuyordu.
Savaşın başarısının Alman askeri uzmanlarının faaliyetleriyle açıklanabileceğine dair olaylarlar her türlü efsane ve sahte rivayetlere etkisine düşmemek için Osmanlı ordusunun karargâh ve topçu subayları, tüm muhtemel saldırılara karşı savunma planlarını inceleyerek hazırlamışlardı. Alman topçu ve donanma uzmanlarının katkısına rağmen, 18 Mart 1915 tarihinde Çanakkale Deniz Zaferi’nin kazanılmasında belirleyici rol, bu bölgede gerçekleşen tarihi deniz savaşında koşulsuz zaferi sağlayan savunma yapıların zamanında inşa ve tahkim edilmesini yöneten Türk komuta heyetine aitti.
Şüphe yok ki Çanakkale (Dardanel) uğruna verilen muharebeler, altı asırlık Osmanlı İmparatorluğu için Türk halkının millî ve devlet çıkarlarının savunulması önemli ve hayati aşamaydı ve bu konuda hiç bir taviz söz konusu olamazdı. Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkmak ve Türk devlet yapısını itibarsızlaştırmak, onu bölgesel, içe kapanık Anadolu beyliğine dönüştürmeyi hedefleyen Britanya yayılmacılığı faktörü (emperyalist devletlerin yeni topraklar, sömürgeler ve pazarlar elde etmek amacıyla siyasi ve ekonomik nüfuzlarını diğer ülkelere yaymayı amaçlayan saldırgan politika) Osmanlı devleti üzerinde baskı unsuruydu.
Bu nedenle Osmanlı devleti en kötüsüne hazırlanmaya başladı. Hazine ve değerli eşyalar başkentten Anadolu'ya özel trenlerle taşınırken, hükümet ve padişah ailesi Konya'ya taşınmak için hazırlıklar yapıldı. Herkes, İstanbul'un işgalinin imparatorluğun sonu anlamına geleceğini anlamıştı.
İngiltere Başbakanı Herbert Asquith’in, Osmanlı İmparatorluğu idaresini yalnızca Avrupa’dan değil, Asya’dan da silmeye yönelik kararlılığını simgeleyen vizyonu, gerçeğe dönüşmekle tehdit ediyordu. Bu nedenle, Osmanlı Devleti, en kötü ihtimale hazırlanmaya başladı. Özel trenler, hazineyi ve kıymetli eşyaları başkentten Anadolu’ya taşımaya başladı, hükümeti ve sultan ailesini de Konya’ya taşımak için hazırlıklar yapıldı. Herkes, İstanbul'un işgalinin imparatorluğun sonu anlamına geleceğini çok iyi biliyordu.
Osmanlı ordusunun Erkan-ı Harbiye (Genelkurmay) Başkanlığı, Kafkas Cephesi’nden topçu birliklerinin nakledilmesi için büyük gayret sarf ediyor ve emrinde bulunan bütün orduyu nihai ve belirleyici muharebe için Çanakkale’ye sevk ediyordu.
1915 yılı 18 Mart'ında gerçekleştirilen bombardıman serilerinin ardından Çanakkale (Dardanel) Boğazı’nın girişinde müttefiklerin heybetli donanması belirdi. İngiliz ve Fransız donanmasına ait gemilerden oluşan kuvvet, İstanbul’u ele geçirmeye ve bu suretle Osmanlı İmparatorluğu’nu ortadan kaldırmaya hazırlanıyordu.
Ancak, Osmanlı askerlerinin kahramanlığı, geçmişin sayısız muharebesinin galibi olan ecdadın sarsılmaz ruhu ve Çanakkale’nin maharetle inşa edilmiş savunma sistemi, İngiliz-Fransız deniz harekâtını bütünüyle ve ezici başarısızlığa mahkûm etti..
Müttefik gemileri, Osmanlı kara birliklerinin ateşiyle ve doğrudan doğruya savaş öncesinde çok da büyük olmayan “Nusret” mayın gemisi tarafından yerleştirilmiş mayınlarla karşı karşıya kaldı.
Yalnızca bir günlük çarpışmada üç büyük zırhlının batması ve üç geminin ağır hasar almasının ardından İtilaf müttefikleri, söz konusu deniz harekâtının temel amacından vazgeçmek zorunda kaldılar. Özellikle dikkat çekicidir ki, İngiliz Kraliyet Donanması bir gün içerisinde, yalnızca 1805 yılındaki meşhur Trafalgar Muharebesi’ndeki kayıplarla kıyaslanabilecek büyüklükte zayiat verdi.
Bununla birlikte, İttifak komutanlığı Çanakkale (Dardanel) savunmasını aşarak başarıya ulaşabileceklerine inanıyordu. Birinci Dünya Savaşı tarihinde en büyük deniz çıkarma kuvvetini oluşturma gayesiyle, Avustralya ve Yeni Zelanda birliklerinin yanı sıra esasen İngiliz tümenlerinden oluşan ek kuvvetler oluşturdu.
Nisan ayında İtilaf güçleri, yeni kurulan Akdeniz Seferi Kolordusu'nun beş tümenini Gelibolu Yarımadası kıyılarına çıkardı. İngiliz tümenlerinin yanı sıra, Britanya dominyon ve sömürgelerinden (Avustralya, Yeni Zelanda, Hindistan vb.) birlikleri dışında, toplamda yaklaşık yarım milyon kişi- sömürge birlikleri de dahil olmak üzere en az 79.000 Fransız askeri harekâtta iştirak etti.
Öyle bir izlenim oluşmuştu ki, Osmanlı İmparatorluğu’nun silahlı kuvvetlerine karşı adeta yedi millet birlikte savaşıyordu: İngilizler, Fransızlar, İrlandalılar, Avustralyalılar, Yeni Zelandalılar, Hintliler, Gurkalar, Senegalliler, Mısırlılar ve daha niceleri.
…Lakin, tam da o dönemde Çanakkale Savaşı, vatan sevgisiyle kazanılacaktı. Bir an dahi tereddüt etmeden canını vatan için veda edenler, Çanakkale Zaferini altın kanlarıyla dünya tarihine yazacaklardı.:
Çanakkale mahşeri,
Durdurdu büyük şerri.
Düşündürüyor beşeri...
Olağanüstü bu zafer,
Çanakkale muzaffer!
Savaşın seyri, Osmanlı komutanlığının bu deniz harekâtının kapsamına ilişkin çıkarmadan önce öne sürdüğü tüm varsayımları geride bırakmıştı. Taarruzun ilk gününde, muharebenin en kritik anlarından birinde, subay Mustafa Kemal meseleyi kendi eline aldı. Osmanlı birlikleri düzensiz bir şekilde geri çekilmeye başladığında, o kendisi, yetkisi dışında olan mevziyi tuttu. Paniğe kapılan askerleri yeniden toparladı, onlara, yedek kuvvetler yetişene kadar müttefik askerlerine karşı cesaretle süngü muharebelerine girmelerini ve savunma hattı kurmalarını emretti. Ardından onun komutasında bir dizi kahramanca karşı taarruz gerçekleştirildi.
Sanki görünmez bir güç Türklere yardım ediyordu.
Bu güç, bu milletin içinde savaşçıya dönüşen
vatan sevgisiydi.
Bu sevgi, sonraları bu topraklarda kızıl kızıl
lalelere dönüşecekti...
Toprak oldu kızıl kan,
Silah vicdan, hem de ezan...
Eşsiz bir tarih yazan,
Yine yazdı bu sefer,
Çanakkale muzaffer!
25 Nisan 1915 yılında Arıburnu’nda göstermiş olduğu kahramanlıktan dolayı, Türkiye Cumhuriyeti'nin gelecekteki kurucusu albaylık rütbesine terfi etti. Bunun sonucunda, müttefik taarruzu – amansız süngü hücumları da dâhil olmak üzere – zaman zaman uzun süren siper savaşlarına dönüşmüş, düşman siperlerinin 8 metreden az olmayan derinliklerinde yapılan savaşlarda cesur ve isabetli darbeleriyle Osmanlı birlikleri tarafından püskürtülmüştür.
İtilaf Devletleri’nin müttefik komutanlığı, Osmanlı savunmasını bütünüyle çökertmeyi hedefleyen büyük taarruz harekâtı düzenlemeye teşebbüs etmişse de bu girişimler de sonuçsuz kalmıştır. Neticede, mevzi muharebeleri Aralık 1915’ten Ocak 1916’ya kadar sürmüş ve İtilaf kuvvetlerinin geri çekilmesiyle son bulmuştur
İngilizler, yeni bir hezimetin sebep olacağı, imparatorluğun itibarını daha da zedelemesinden, sömürgelerinde olan Mısır ve Hindistan’da iç siyasî durumun istikrarsızlığa yol açmasından ve ardından İngiliz-Fransız sömürge sisteminin çöküşüne sebep olmasından endişe ederek, birkaç ay boyunca kesin bir geri çekilme kararı alamamışlardır. Bununla birlikte, müttefik kuvvetlerinin tahliyesi, tüm askeri harekât süresince İtilaf Devletleri’nin tek başarılı adımı olmuştur.
İstanbul’un fethedilmemesi, bu hazineye ulaşacak anahtara sahip olamamak, İtilaf Devletleri ve Rusya için ölümle eşdeğer kayıp olsa da, nihayetinde bu gerçeği kabullenmek zorunda kalmışlardır. Bu savaş, zorbalığın, silahın gücüyle değil, aklın, zekânın ve vatan sevgisinin kudretiyle kazanılmıştır.
Türkün ruhu sarsılmaz,
Şehitler unutulmaz,
Hakka haksız varılmaz,
Son siperden hoş haber...
Çanakkale muzaffer!
Gelibolu zaferinde Çanakkale’nin çok büyük tarihî önemi vardır. Birincisi, askerî harekâtlar Osmanlı ordusunun personelinin meslekî seviyesinin kayda değer ölçüde yükselmesine yol açmıştır. Muharebelere katılan subayların büyük bir kısmı, modern mevzi savaşında askerî harekât yürütmek için gerekli becerileri kazanmışlardır.
Askerî hazırlığın mükemmel teorik ve eğitim altyapısının yanı sıra, fiilen savaş tecrübesi edinilmesi, subayların yüksek meslekî nitelikler kazanmalarına yardımcı olmuştur.
Modern savaşın taktik ve yöntemlerini incelikle öğrenen subaylar, Büyük Britanya ve Fransa’nın modern ve güçlü silahlı kuvvetlerine karşı başarıyla mücadele edebilmişlerdir.
İkincisi, Osmanlı ordusunun personelinin savaş hazırlık seviyesinin yükselmesinde önemli etken de erlerin güçlü bir şekilde kenetlenmesi olmuştur. Siperlerde her gün karşılaşılan tehlike ve zorluklar, asker ve subaylar arasında özel bir kardeşlik duygusu doğurmuştur. Çanakkale gazisi olmak, özel saygı, hürmet ve itibara sahip olmak demekti. Nitekim şaşırtıcı değildir ki, ileride Türkiye’nin bağımsızlığı uğrunda verilen savaşta ve yeni Türkiye Cumhuriyeti ordusunda komuta kademesinin önemli bir kısmını (alay seviyesinin üstü 91 komuta heyetinden 27’sini) Çanakkale gazileri oluşturmuştur.
Üçüncüsü, Gelibolu Harekâtı tüm Osmanlı Türk milletine önemli etki yaratmıştır. Çanakkale Zaferi, halkın üzerinden yenilgi lekesini silmiş, milletin manevî-psikolojik durumunu yükseltmiş, ordu saflarını birleştirmiştir, işgalcilere karşı Osmanlı azim ve cesaretinin sembolü hâline gelmiştir. Ayrıca halk arasında milletin kurtarıcısı ve savunucusu imajını oluşturdu ve subayların toplumdaki saygınlığını ve güvenini inanılmaz derecede artırdı.
Böylelikle, Balkan Savaşları’nda mağlubiyet yaşamış olan millet, Çanakkale Savaşı’ndaki tarihî zaferin ardından tam anlamıyla yeniden doğmuş, canlanmıştır.
Bu bağlamda 1916 yılında Osmanlı Sultanı V Mehmed’in sözleri dikkat çekicidir:
“Müslümanların iki güçlü düşmanı birleşerek hem karadan hem de denizden Çanakkale’ye saldırdılar. Lakin Allah, zamanında ordumuza yardım etti ve askerlerimizin her biri birer demir kaleye dönüştü.”
Sultan bu sözleriyle, ordunun Çanakkale (Gelibolu) muharebesindeki zaferinden sonra Osmanlı milletinin hislerini ifade etmiştir.
Çanakkale savaşı... Aradan yıllar geçecek, bu kahramanlık destanı her defasında yeni hikâyeler anlatacaktır. Tarihin bu kanlı sayfasında her askerin bir kahramanlık öyküsü vardır. Her biri alınmaz kaleye dönüşen askerlerin, bu kanlı savaşta toprağa karışan sadece kanları ve bedenleriydi.
Lakin... kim bilir, vatan uğrunda ölüm-kalım savaşına giren bu kahraman insanların bedenlerinden ayrılan ruhları belki de o anda yeniden doğuyor, yeniden savaş meydanına koşuyor, mermilere karışarak düşmanı paramparça ediyordu.
...Çanakkale, toprağın insan sevgisine büründüğü yerdir...
...Çanakkale, Tanrı merhametinin göklerden serpildiği yerdir...
...Çanakkale, şehitlerin altın lalelere dönüştüğü yerdir...
...Çanakkale, düşmanların şeytandan medet umduğu yerdir...
Bu gayretle, bu hüner,
Yüreklerde çarpar hep.
Mazisiyle övünür,
Köküne bağlı her fert...
Çanakkale muzaffer!
Çanakkale muzaffer!
Çanakkale – simgedir! Çanakkale – Türk milletinin askerî geleneklerinin uyanış kaynağıdır.
Latifa Mammadova
Tarih Bilimleri Doktoru (PhD),
Azerbaycan Gazeteciler Birliği Üyesi,
Onur Kültür Çalışanı